ALEVİLİK*** SEYFİ MUXUNDİ
 
Berlinden Abdullah Aydin bildirdi
 
 
 
 
ALEVİLİKTE YAZILI VEYA SÖZLÜ
BELGELERİ “DAYATMA”
 
Seyfi MUXUNDİ
 
 
Son dönemlerde Aleviler üzerinde oynanan en büyük oyunların başında Hz. Ali eve Alevi İslam ilişkileri gelmektedir. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misali, binlerce yıldan beri inanılan Ali kültü ve Ali portresi bir anda silinmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır. Yazılı kaynakları olmayan bu inancın insanları inandıkları değerler ölçüsünde bir Ulu Ali kriterleri vardı. Bu ilahi inanç yerine sıradan bir beşer sokulmaya çalışılmaktadır. Yazının yaygınlaşması son dönemlerde Hz Ali’nin yaşadığı coğrafyadaki kaynakların artık herkesçe öğrenilmesi üzerine, bir telaş yaşanmaya başlandı. Halkın inancında var olan Ali normları kurnaz ve bilinçli bir tarzda unutturulmaya çalışılmaktadır. İnsanların binlerce yıldan beri inandıkları Ali ile karşılaştırma yapıldığında farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Çünkü Halife olan Aliye baktığımızda bir suni yaşam tarzı ile yaşadığı öğrenilmektedir. Bu da bugüne kadar sürüp getirenler içinde bir Ali karmaşasına sebep olmuştur. İslamcı kanat Aliye yeni şekiller vererek adeta bir yumuşatılmış sunilik ile Alevilik diye Alevilere kabul ettirilmeye çalışmaktadırlar. İlahi Ali‘yi törpülemeye çalışan bu kesim karşı çıkanlara karşı da Şark kurnazlığı ile “Yeni bir Ali oluşturuluyor” diye ortalığı velveleye vermeye çalışmaktadırlar. İnanılan Alevilik ve inanılan Ali kültü şu anda hala da yaşayan yaşlıların dünyası ve fikirleri hesaba alınmamakta ve onlarla hiçbir röportaj konuşma yapılmamaktadır. Sadece Bektaşi menkıbelerine dayanılarak Alevilik ve Ali anlatılmaktadır. Yukarda da söz ettiğim gibi “yumuşatılmış sunilik” Alevilere, Alevilik diye kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. İlahi Ali inancına sahip kişileri de “Ali yok sayıyorlar” deyip revize etmeye ve velveleye vermeye çalışıyorlar.
Bilinçli ve kasıtlı karalamalar yapanlara diyeceğimiz yok. Onların Amacı Aleviliği Şiilik ve ardında da yumuşatılmış sunilik içerisinde eritmek. Bu temelde tek tip inanç, tek tip ulus, tek tip toplum yaratmaktır. Kültür zenginliğinden korkan bu insanlar amacı budur. Benim sözüm bu oyuna bilmeyerek gelen içinde geldiği gibi inanlaradır. Dikkatli olması gerekeler kesimde bunlardır.
Alevi toplumundaki son dönemlerin en yoğun tartışılan konularına baktığımızda;
1-) Ali kimliği ve faziletleri.
2-) Aleviliğin İslam’la olan ilişkisi.
3-) Alevleri Ulusal kimliği.
4-) Kuran’ı Kerim’in farzları ve Alevilerin buna olan uyumları.
Buna benzer maddeleri daha uzun sıralıya biliriz. En yoğun maddeler bunlar olduğu için diğer bazı konuları bu maddeler içinde ele almayı uygun bulmaktayım.
Bu konuya geçmeden önce Alevilik ve yazılı belgeler üzerinde durmayı tercih ederim. Aleviliğin çok değil yakın zamana kadar var olan inanç şekillerini ve uygulamalarını ortaya koyduğumuzda bırakın sunileri Alevi olan birçok yazar ve okuyucular “tarihin gerilerine doğru yazılı belge ortaya koyun” diye dayatma yapmaya başladılar. “Bular sözlü tarihtir.” dendiğinde ise “Sözlü tarihler efsanelerden ibarettir belge olarak kabul edilemez.” Denilerek ret yoluna gidilmektedir. Aşağıda bu karşılaştırmaları yapacağım. “ Sözlü tarihi efsanedir, kaynak ve belge değildir.” Diyenler acaba yeri geldiğinde kendilerinin inandıkları ve uyguladıkları ibadet şekilleri ve ritüellerin İslami bir inanç olduğuna dair hangi belgeyi sunacaklardır. Örnek olarak: Aleviliğin temel taşları olan; Ayin-i Cem, On iki hizmetli, Kırklar meclisi, Varlığın birliği, Semah, Nefes, bağlama, Dört kapı kırk makam, Alevi ocak sistemi ve dedelik kurumu, Dem alma, Musahiplik ve Düşkünlük İslam’da olmayan bu inançlardır. Hz Ali-Hz Muhammed zamanında nerede ve ne zaman uygulanmış ve bunun belgelerini sunmalarını bekleriz. Şuna eminim ki belgesi olmayan bu ve buna benzer konularda o arkadaşlarımızın da başvurdukları yol yine Alevilerin yaşam gelenekleri ve sözlü tarih aktarımı olduğunu dile getireceklerdir.
Alevi inancındaki ibadetler ve şekilleri İslam’dan ayrı kendine has bir özellik taşımaktadır. Bu ibadetlerin birçoğu tarihin çok gerilerine kadar da gitmektedir. Hem Anadolu’nun hem de Anadolu’ya komşu coğrafyaların ürünü ya da onların da kullandığı bir inanç şekli olduğunu görmekteyiz. Tabi buna tamamen Aleviliktir diyemeyiz ama birçoğu devamlılıktır diyebiliriz.
Özellikle Aleviliği Arabistan’a veya Orta Asya’ya dayandıranlar bin bir dereden sus getirmeleri şurada dursun. Anadolu’nun yerli halkının inancını ve geçmişini hiçe sayarak Aleviliği bir ithal inanç haline getirme çabaları içindedirler.
Bu konuda Türkçülük iddiasında bulunanlar kısmi olarak esnek davransa da Aleviliği Arabistan’daki 12 imam inanç şekline bağlamaya çalışanlar için envai türlü takla atmakta, bir belge karmaşası yaşamaktadırlar. Söz konusu bu Türkçü ve Arabistancı “Aleviciler” Anadolu’nun yerli halkı sanki yokmuş gibi saymakta. Bu yerli halkın inancı dışarıdan gelen (göç edenleri) etkilememiş de tamamen buharlaşmış gibi görmektedirler. Oysa kaya anıtlarındaki yazıtlar: En çok Anadolu yerli halkında rastlamaktayız.
Şu bir gerçektir ki bir coğrafyanın yerleşik halkı ya da göç eden halkı karşılaştırılması yapıldığında yerleşik halkın göç geleni daha fazla; göç gelenlerin yerleşik halkı daha az etkilediği bilinen bir gerçektir. Süreç içinde dışarıdaki etkilerde (Anadolu’da Hıristiyan ve daha sonraları İslam kuşatma) yerli inançlar revizyonlara uğrar ya yok olur ya kendine has bir yapıya dönüşür ya da yeninin bir ekolü haline gelir. Aleviliğin başına da gelen bu olmuştur. Binlerce yılın kuşatması süreç içinde kendine has bir inanç ve yaşam şekli haline gelmiş. Katliamlardan kurtulmak için de kendini bir İslam ekolü olarak görmüş. Elbette Alevi inancına en yakın olan bu yerli halkın inancını tamamen Alevi saymak bir hatadır. “Alevilerin bugünkü ibadetlerine en yakın inanç hangisidir.” Diye bir soru ile karşı karşıya kalınsa. Anadolu’nun eski yerleşik halkını işaret etmek en doğrusu olur.
Şimdi Alevi inancının tarihlerin gerilerinde gelen ritüellerinin İslami bir kisve büründürmeye çalışanlara aşağıdaki sorularla belge göstermeye ya da kaynak göstermeye çağırıyorum. Daha önceki yazılarımda belge isteyenlere karşı ben yaşayan canlı aktarımları gösteriyorum “Alevliği efsanelerle belgelemeyin” diyenler kendileri hangi belge sunacaklardır.
Yazılı Belge istemenin altında yatan gizli hesap sunileştirme politikalarına bu dostlarımızın da bilmesinde ve bu konuda duyarlı ve uyanık olmalarını diliyorum. Çünkü Sünni kesim bunu bilmeyebilir ama Aleviler Alevi yazılı kaynakların olmadığı, olanında tarihler boyunca hep imha ve yok edildiğini iyi bilirler. En büyük kaynağın sözlü aktarım olduğunu biliyorlar. Buna rağmen bir Alevi’nin yazılı belge istemesindeki ayak diretmeleri ya bilmezlikten yada art niyetindendir diye düşünüyorum.
“Alevilikteki ibadet şekillerinin İslam dini ile bir ilgisi yoktur.” Dediğimizde belge isteyenler. Arkasında “Alevilik İslam’ın ve Kuranı-Kerim’in özüdür.”diye cevap verenler, aşağıdaki sorulara cevaben belge göstersinler.
1-) Aleviler Ramazan orucu tutmazlar. Bugün halk arasında da konuşulduğu üzere “Ali-Muhammed Ramazanda üç gün oruç tutmuşlardır.” Söyleminin yazılı belgesi var mı? Yok. Öyle ise Alevileri İslam merkezi gösterenler. Tıpkı Muhammed ve Ali gibi 30 gün Ramazan orucu tutmalarını mı önerecekler.
2-) Aleviler Namaz kılmazlar. Aleviler namaz kılmamalarının birçok sebep ve bahanelere dayandırsa da birincisi “Kuranı-ı Kerimde Exwate Xımse veya Xımse Selahate (beş vakit) olmadığını sadece Halka namazı olduğunu” söylemektedirler. (Bu Halka Namazını da cem olarak nitelendirseler de alakası yok Urfa yöresindeki bazı Suni tarikatların el ele tutarak daire olup sağa sola kafa sallayıp “Hu” dedikleri ayine denir.). Bir diğer iddia ise “Ali namaz başında öldürüldüğü.” Ayrıca “Muaviye Halife olduktan sonra Şam’daki camilerin giriş kapısının sol tarafına Ali adı yazdırıp girenlerin bu isme tükürerek içeri girme emri verdiği. Gerekçesi ile Aliye inanların bunu kabullenemedikleri için camiye gitmedikleri.” Bu iddiaya göre Alevileri namazı ve camiyi terk ettikleri ileri sürenlere soruyorum. Bu doğru ise Alinin çocukları ve torunları’nın namaz kıldıkları camiye gittikleri ve bunların adına dahi dünyada onlarca cami olduğu bir gerçek. Binlerce kaynak İmam Cafer’i Sadık Namaz kıldığı binlerce kaynak gösterilebilir. Bugün Alevilerin tacı olan 12 İmamların camiye gittikleri ve namaz kıldıkları ve Ramazan orucu tuttukları halde Alevilerin bugün bunları reddetmelerinin gerçek belgelerini sunmaları gerekmez mi? Örnek olarak İslami ibadetler konusunda Aleviler tamamen İslami yapı dışında hareket ederken İmam Cafer’in namazda alnı dahi yara olduğunu bir çok kaynaklardan okuyabiliriz. Ya da Yezit hakında “Hanzala'nın oğlu Abdullah'la bazı kişiler Şam'a gitmişlerdi. Medine valisi Ebû-Süfyân oğlu Muhammed'in oğlu Osman tarafından gönderilen bu kişileri Yezîd, ağırladı, hakların­da saygı gösterdi. Fakat bunlar, Medine’ye dönünce, Ye-zîd'in içki içtiğini, çalgıyla meşgul olduğunu, köpeklerle oynaştığını, “dinle" hiçbir ilgisi bulunmadığını halka yayma­ya 'başladı Müslümanların başında böyle bir kişinin bulunmasını doğru görmeyen Medineliler valiyi şehirden sürdüler. (Abdulbaki Gölpınarlı12 imam s82)
Yezid, saltanat makamını hükümet idaresinden ziyade, bir safahat kaynağı telâkki etmişti. Onun düşündüğü şey, Hükü­met işlerini bir heyete bırakarak, av eğlenceleri, kadın ve içki âlemleriyle vakit geçirmekti. (Ziya Şakir. Kerbela Faciası s112”   yazılmaktadır. Haydi siz karar verin. Köpeğe dokunmak İslami inançta mekruhtur. Alevilerde böyle değil Üstelik Pir sultanın ite olan sevgisi bilinir. Aleviler içki içer. Haydi çıkın işin içinde. Şimdi soruyorum babadan deden gelen aktarmaların temelindeki namaz cami ve oruç reddi tarihsel yazılı belgesi nedir. Siz Alevilerin niçin bunları red ettiğinin İslami belgesini suna bilir misiniz? Ha bir de şu söylem yaygın “ Eskiler Ali’yi Muhammedi ve Kuranı bize yanlış aktardılar.” Gibi sunilik özentileri de yok değil. Yazılı belge istemenin altında yatan gizli hedef olan sunileştirme bir kez daha öne çıkmaktadır. 
3-) Alevilerin Aliye olan saygı ve bağlılıklarından dolayı onu ilahileştirmiştir. “Evvel Ali Ahir Ali” yada “Ali’den o yana dünya karanlıktır.” ki bu direk Alinin tanrı olduğunu ifade eder ve bunun başka bir izahı da yoktur. Şimdi bu sadece ozanların deyişinde geçen bir tanımlamadır. 1400 yıl önce Arabistan’da yaşanan İslami yayılmada Ali’nin tanrı olduğuna dair bir belge var mı? Belge yok diye Ali’yi terk mi edeceğiz. Tabi ki hayır. Bu tür olgulara belge istemenin altında yatan gizli hesap suniliğe geçiş değil mi? Biz yaşamımızda ilahlaştırdığımız ve bir inanç kültü haline getirdiğimiz Ali’den vazgeçmeyiz. Peki, Arabistan’da Halife Ali’nin bu faziletleri ile ilgili bir belge var mı?
4-)Alevi İnancına göre Arabistan’daki Ali Kırklar Meclisinsin Piridir. Hüseyin; pirlerin piridir. Ali’nin semah döndüğü veya Ali’nin bağlama çaldığına dair bir belge var mı? Ali- Muhammed’in Cem yaptıklarına dair bir belge var mı? Yok. Ya da bağlama çalan veya semah dönen bir Ali resmi neden ön plana çıkarılmamış da bir İranlı tiplemesi ile bir Ali resmi kafalara kazılmaya çalışılmaktadır. Şimdi yok diye biz binlerce yıldan yarattığımız kültten vaz mı geçeceğiz. Elbette ki hayır. Tabi ki inancımızda şekillendirdiğimiz Tanrısal Ali’yi yaşatacağız. Yerine başka bir Ali koymayı da kabullenemeyiz.
5-) Kuran-ı Kerim’in hangi suresinde ve hangi Ayetinde Kırklar Meclisi, Cem, Semah, Kirvelik, Musahiplik, Ziyaretler… var. Yok. Olmadığına göre belge mi istenmeli. Belge olmadığına göre terk mi edilmeli. Olmadığı için 1400 yıl önceki Arabistan’daki Ali-Muhammed gibi mi ibadet edilmeli. Burada belge istemenin altında yatan gizli hedef nedir. Hedef şu “Seyitler, pirler sizi binlerce yıldan beri kandırmış, Ali-Muhammed’in ibadetleri bugünkü Suni veya Şiiler gibidir.” Deyip Aleviliği yok etmektir. Alevilerin belgesi babadan ve dededen gelen inanç aktarımlarıdır. Bu inanç öyle üç beş yıldan olgunlaşmadı. Binlerce yılın oluşumudur.
6-)Dünya da 1,5 Milyar nüfusa sahip Müslüman vardır. Bu Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim olduğu malumdur. Bu kitapla ilgili profesörler, Alimler, yazarlar, hatipler, Müftüler, İmamlar… vardır. Kurumsal olarak Diyanet vakfından tutun da üniversitelere uluslar arası İslam örgütlerine ve sayısız yasal kurumları ve İslam kürsüleri vardır. Bu sistemin en tepesindeki Halifesinden tutun da en alttaki cami imamına veya vaizcisine kadar tam ya da kısmi Arapça bilirler. En az Arapça bilen bile Alevilerden daha iyi Arapça biliyor(Şii demiyorum). Peki, bunların hemen hepsi Alevilerin iddia ettiği gibi beş vakit namaz olmadığı halde niye körü körüne sürdürüyorlar. Yada niye bazı namaz konusunda bazı çatlaklıklar oluşmuyor. Bu kadar mı körler. İslam’ın 5 şartı, 32 farz gibi olmayan temel kavramları kabulleniyorlar! Oysa Alevilerde 5 vakti ve 32 farzı ret eder. Peki bunların İslam’da olmadığına dair Alevilerin elinde bir belge var mı? Yok. Yok diye suniliği mi kabul edelim? Mademki kendilerini bir yazılı belge hastalığına kaptırıyorlar. Mademki kendilerini Ali-Muhammed ve 12 imam takipçileri olarak görüyorlar. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, Fitre, Zekât vermeleri gerekmez mi? Yok, Ali-Muhammed bunları yapmadı diyorlarsa lütfen yazılı belge sunsunlar. Beyler kendinizi kandırmayın. Ya elinin tersi ile itip dobra, dobra deyin biz İslam değil Alevi dinindeyiz. Yada İslam’ız deyip haydi camiye. Yakamızdan düşün biz Kızılbaş-Aleviyiz. Biz Kızılbaşlar adına konuşmayın. Bizim kendimize has inancımız var. Bizim binlerce yıldan beri gelen babadan oğula aktarılan inancımızla oynamayın. İşine geldiğinde sözlü aktarım, işine geldiğinde yazılı belge sözlerini ön plana çıkarıp da arkasına sığınmasınlar.
7-) Aleviler Tanrı ile olan duasal yakarış veya varışlarını Kuran-ı Kerim’in sure ve dualarını değil de kendilerinin oluşturdukları dualarla yaparlar. Hatta bu dededen dedeye bile farklı olabiliyor. Son dönemlerde yazarların derleyip bir araya getirdiği Bektaşi duaları ile bir ortak dua olsa da yaşlı pirler ve bazı yörelerde bu farklılıklar hala devam etmektedirler. Hatta tokat çorum yörelerinde kendi baba veya dedelerinin adları anılarak bile dua edilmektedir. Birçok dualara baktığımızda 600–700 yılı geçmemektedirler (çünkü duanın içinde anılan şahsiyetlerden pir sultan H.B.Veli, Balım Sultan, Kızıl Deli vs. gibi bu açıkça belli olmaktadır.) Peki, Muhammed’den H.B. Veliye kadar olan dönemde Alevi duaları nasıldı. Ya da Hz Hüseyin yapıyor muydu? Yapıyorsa da kimin demine Hu diyordu? Hangi dua ve Gülbenleri okuyordu, Hangi deyişleri söylüyordu? Elinizde bununla ilgili bir belge var mı? Olmadığına göre haydi namaza mı diyeceksiniz. Bir yazılı belge karmaşası ve İslam’ın ilk kişileri ile Şimdiki Aleviler Arasında bir uçurumsal ibadet yapısı varlığı görünüyor. Aleviliğe İslam penceresinde bakanlar için evet. Aleviliğe Alevi penceresinde yani kendine has bir inanç penceresinden bakıldığında ise daha berrak bir yapılanma görünmektedir ve kafamız da karışık değildir beraktır.
8-) Alevilere biçilen ulusal kimliğe baktığımızda da yine aynı belirsizliği ve karmaşayı yaşamaktayız. Alevileri talipleri şöyle dursun. Kendini halis bir soy olarak gören ve elindeki şecere ile peygambere dayandıran Seyitler (pirler) dahi bu belirsizliği yaşamaktadırlar. Ellerindeki Şecere(soy Kütüğü)olanların dahi bir aleni özelliği yok. Şecereleri 700-800 yılı geçmemekte ama iddialara geldiğinde ise peygambere kadar götürmektedirler. Ellerindeki şecereye Aşiretçiliğin zirveye çıktığı dönem içinde Anadolu’daki mevcut devletlerin kendi devletsel yapısını güçlendirmek, iç ayaklanmaların bastırılması amacı ile yaptıkları BAĞLILIK SÖZLEŞMESİDİR. Soyadı olmadığı için “Filan lakapla anılan falan oğlu falan devleti-âliye ye bağlı ve sadık soylu kişidir.” Amacıyla verilmiş karşılıklı sözleşmedir. Bu hem Selçuklu hem de Osmanlıların başvurduğu bir yöntemdir. Söz konusu şecereler daha sonraları dönem, dönem padişahlara ya da uç beyliğindeki valilerine onaylatmışlar Böylece bir soy kütüğü haline getirilmiştir. Şayet zaman zaman devletle ters düşmüşseler bu onaylatmalarda aralıklı sekteye uğramıştır. Bunu da, bugün “peygamberden beri var olan soy şeceresi” olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. Bir Arap yada Türk milliyetçiliği özendirilmektedir. (Hoş Kürtlerin Omsalı yada Selçuklu zamanında devlet yapılanmaları olsaydı, belki de bu şecerelerin bir kısmı da Kürt milliyetçiliğine çekilirdi.) Bu şecereye katliamlarda kurtulmak için özelikle yerli halk tarafında yapılmış. Anadolu da 12 imam soyundan olduğunu iddia edenlerin hiç birin de şeceresi peygamber zamanına kadar, hatta Abbasilere kadar dahi varmamaktadır. Bu iddiada bulunan aşiretler, seyitler ve pirler, kendi genetik ve DNA tahlillerini yaptırsınlar. Mekke ve Medine’deki Kureyş Aşireti ile karşılaştırsınlar. Bunlarla bir bağı olup olmadığı ortaya çıkar. Kendinden emin olan buna evet diyebilir. Bence en önemli belge budur. Bazı dedeler ve seyitler ise kendini öz be öz Türk olarak ifade ederler. (Türkçülük ile Ehlibeytçiliği nasıl bağdaştırıyorlar hala da anlamış değilim ama olsun;) Bu Ehli-Beyt dedeler Ötüğen’e ve Altay dağlarına varıp oradaki Oğuz Türklerin DNA ve gen tahlillerini alıp oradan Mekke’ye varıp Kureyş Kabilesininki ile karşılaştırmaları gerekmez mi? Bunu kafatasçılık olarak değerlendiremezsiniz. Daha elli yıl öncesine kadar da “Bir seyit ancak bir seyit soyu ile evlenir inancı ve geleneği var idi. Bu gelenek ve seyitlerin iddiası doğru ise tahlillerin sonucu objektif olur. Bu “ulu kan bağı” ancak bu şekilde ortaya çıkar. Şecerelerin üzerinde yazıldığı kâğıda gelince; “ceylan derisi” üzerinde yazılmıştır. Mevcut deriyi ve üzerindeki yazıyı Radyo-Karbon tahlili en fazla 20 yıllık bir hata ile derinin kaç yıllık olduğu ortaya çıkar. Böylece deri sayesinde şecerenin ne zamandan beri imal edildiği ve üzerine ne zamandan beri yazıldığı belgelenir. Bakalım 700–800 yıllık mı yoksa 1400 yıla yakın peygamber zamanına mı dayanıyor. Korkmalara çekinmeler gerek bırakmadan kabullenmelidirler. Farz edelim farklı sonuçlar ortaya çıktı. O zaman ne yapmalı, bence burada önemli olan Aleviliğin binlerce yıldan beri küçük taşları bir araya getirdiği o dev Alevi inşasıdır. Sahiplenmesi gerekilen soy değil yoldur. Alevi önderlerinin geldiği yer o zaman netlik kazanır.
Bireyler ulus olamaz. Bireyler bir araya gelmesi ile de ulus oluşması yetmez. Ulusal etmenler ve ulusal diyalektikler tamamlanmalıdır. Kan bağı uluslaşmayı oluşturmaz. Bireyleri ortak değerleri, dil, gelenek görenek, iktisadi yaşam birliği ve toprak, ulusları oluşturur. Örnek olarak aynı soydan gelen birçok Alevi Dedeleri; yüzlerce yıl önce Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. Bu Anadolu’nun herhangi bir yerinde dağılma da olabilir; dışardan da gelebilir. Kimi Çorum’a Kimi Dersim’e Kimi Hatay’a Kimi Maraş ve Adıyaman’a, Kimi Antalya’ya ya da Söke’ye 1900’lü yıllara gelindiğinde Ulusal kimliğini Türklerin, Araplar’ın ya da Kürtlerin Arasında tamamlamıştır. O Ulusa tabi olmuş şimdi ona yeniden ulus bulmanın bir alemi yok.
Aleviler içinde eski yerleşik halk varlığı yoğundur. Ama bunlar ulusal özelliğini kaybetmişledir. Kimi Türk Kimi Kürt olmuşlardır. Şimdi kalkıp dini bazı gelenekler Aleviler arasında var diye Hitit, Hatti, Urartu ulusunda söz etmek ve ulustan saymak büyük bir yanılgı olur. Alevilik binlerce yıllık birikimin inşasıdır. En son harcını İslam’dan almıştır. Eski inanç güzelliklerini silip atamayacağımız gibi; İslami ekolleri de silip çıkaramayız. Ama Alevilik=İslam, Alevilik=Hıristiyanlık, Alevilik=Zerdüştlük, Alevilik=Şamanizm ya da Alevilik=Hatti-Hitit dini demek de Aleviliği hiçe saymaktır. Alevilik ve diğer dinleri karşılaştırırken şu dinde şu kadar, bu dinde bu kadar deyip bir % hesabına gitme de yanılgıdır. Doğru olan ise Alevi yaşamındaki bazı gelenek ve ritüelleri hangi inançta benzerlik ve birebir olduğunu açıklamaktır. Bu her din için geçerlidir.
Bu yazıyı Daha önce yazdığım “HANGİ ALİ HANGİ ALEVİLİK” ve “DEĞİŞEN YADA YOK OLAN ALEVİLİK” yazılarına gelen eleştiri ve meyillere cevaben yazma ihtiyacından dolayı yazdım. Dilerim bu konu sorulara yanıt olmuştur.
 
Seyfi MUXUNDİ



ALEVİLİĞİN GELECEĞİ
“YOKOLUŞ VEYA DİRİLİŞ”
Seyfi MUXUNDİ
 
Alevilik adına konuşan ve kedilerini Alevilerin önderi sayan gerek bazı yazarlar olsun; gerekse de dedeler-pirler olsun son dönemlerde “Alevilik İslam’ın merkezidir, özüdür.” Cümlesini sık kullanmaya başladılar.
Sünni din otoriteleri olsun, ülkemizdeki devleti yöneten siyasiler olsun, bu söz karşısında sessizliğini korumaları bir yana memnun bir gülümseme ile başlarını sallayarak onaylamaktadırlar. Daha doğrusu şimdilik sessiz kalmayı tercih etmektedirler.
Peki ne zamana kadar ve niçin?
Peki sessizliğin bittiği gün ne diyecekler?
Peki Sünnilik sessizliğini bozduğu gün “Alevilik İslamlığın özüdür.” Diyenler o gün ne cevap verecekler.
Peki ya buna içten inanan gerçek Aleviler ne cevap verecek. Ya da cevap verecek kimse kalacak mı?
Aleviler için son dönemlerdeki oluşumlar bir dönüm noktasıdır. – Yok olma ya da nerede yer alacaklarını kesin bir tavırla belirleme.- Sünni İslam el altında Şiileri, Caferileri ve kısmi olarak da Bektaşileri yumuşatmak ya da kullanarak kendi saflarına çekmeye çalışmaktadırlar. Bir nevi suni misyonerliği desek yeridir. Alevilerin “İslam merkezli” olduğunu ispatlamak için çok büyük çaba göstermektedirler. Gerçek Alevi inancını savunanları, Alevilerden soğutmak ve uzaklaştırmak için envai türlü yollara ve dolaplara başvurmaktadırlar.
Bu sürecin önüne geçilmediği takdirde. Suni Âlimler ve onların Aleviler içindeki Hızır Paşaları kontrolü tam olarak ellerine geçirdikleri zaman Alevilere karşı şunları ileri sürecekler, daha doğrusu Alevilere dayatacaklardır.
·                                       “Mademki İslam dinindesiniz. Dünyada 1,5 Milyar Müslüman, bu dinin Kurucusu Hz. Muhammed, onun Sahabeleri ve de Ehlibeyti gibi namaz kılın. ‘Kuranda namaz yok’ diyorsanız. Bunun belgelerini sunun. Sunamıyorsanız, İslam dinini saptırmayın.” Diyecekler.
·                                       “Dünyadaki bütün Müslümanlar gibi 30 gün Ramazan Orucu tutunuz. Bu Kadar Müslüman’a karşı dönüp ‘Kuranda Ramazan orucu yok.’ Diyemezsiniz. Peygamberin ve Ehlibeytinin 30 gün Ramazan orucu tutmadığına dair kaynak ve belge gösteriniz. Gösteremiyorsanız ve hala kendinizi ‘İslam’ın merkezi’ olarak görüyorsanız her İslam gibi 30 gün Ramazan Orucu tutacaksınız. Din inancımıza nifak sokmayın.” Diyecekler.
·                                       “Kuran’ı kerimde ve Hz Muhammed’in sünnetinde Hac, zekât, Fitre vardır. 1,5 Milyar Müslüman ve onların din âlimleri de belgeleri ile inanıyorlar. Ayrıca bütün mezheplerin İmamları, İmam Cafer’i Sadık’ta dahil olmak üzere Camiye ve Mescide gitmişlerdir. Buralarda 5 vakit namaz kılmışlardır. 1400 yıl sonra inşa edilmeye başlanan ve de namaz kılınmayan Cem-Evleri İslam’ın ibadethaneleri ve temsil ettiği yer olamaz.” Deyip. Sizi tehdit edecekler veya uyaracaklardır.
·                                        “Muhammed’in, Ali’nin, Hüseyin’in, Hasan’ın, ve 12 İmam’ın namaz kılmadıklarına, camiye gitmediklerine ve Ramazan Orucu tutmadıklarınıza dair elinizde belge ve kaynak var mı? Varsa gösterin yoksa İslam içine nifak sokmayın.” Diyecekler.
Aleviliği “İslam’ın merkezi” olarak görenler yarın bu sorularla karşı karşıya kalacaklardır. İsterlerse bugünden cevap vermeyi denesinler. Bakalım tatmin edici bir cevap vere bilecekler mi?
Tüm bu ve buna benzer dayatmalar Aleviliği gelecekte bekleyen sorunlardır. Aleviler kendi bulundukları yeri şimdiden ortaya koyamazlarsa yok olmayla karşı karşıyadırlar.
Bugün Türkiye’nin ivedi ve derin olan sorunları vardır. İşsizlik, Azınlıklar, Laikliğin uygulanması, Demokratik yasalar… gibi sorunlar Türkiye’de başı çeken sorunlardır. Sorunlar bir, bir çözüldükçe bir sonraki sorun öncellik ve tartışma yaşayacaktır. Aleviliğin İslam özelliği de bu yapıdadır. Sünnilik bugün yukarıdaki sözleri gündeme getirmiyorsa sorunun aciliyeti kapıya dayanmamış bir. Birde yavaş, yavaş eritme politikası güttüğü içindir. Örnek olarak yarın “İslam’ın temel kuralları şunlar şunlardır.” Diyeceklerdir. Ayrıca “İslam olan İslami şartları ve kuralları yerine getirmek zorundadır. İslam’a yeni ibadet şekli oluşturmaya kimsenin hakkı yok.” Diyeceklerdir. Aleviliği “İslam’ın merkezidir ” görenler o gün güçleri yeterse Cem evlerinde, Cemleri terk ettirip namaz mı kıldıracaklar. Alevileri de buna teşvik mi edecekler. Bu kafadaki insanlar şimdiden bunun alt yapısını hazırlamaktadırlar. “Cem evi de Cami de bizimdir.” Sözü buraya dayanmaktadır. Fatsa’da Üstü cami altı Cemevi olarak inşa edilmesi aslında hoşgörü değil bir Sünnileştirme politikalarıdır. Alevi köylerine ve Alevi cenazelerine Sünni imam teşviki yine bu politikanın devamıdır. Alevi seyit ve dedeleri Daha düne kadar farklı söylerlerken, bugün “Bu kuran hepimizin” Şiarları aynı politikanın devamıdır. Revize edilmiş Alevilik, Yumuşatılmış Alevilik, ardında yumuşatılmış sunilik son nokta Sunileştirme.
Kültür çeşitliliğinden inanç çeşitliliğinden korkan Tek tip millet yaratma gibi tek tip inanç peşinde olanların hedeflediği bu yapılama Aleviler için bir sondur. Yaşar Nuri Öztürk gibi Sünni din Âlimlerinin Alevi inancını okşayan “beş vakit yok” gibi sözler, Aleviliği Kuran’a ve Sünniliğe doğru bir ilgi uyandırma özendirme ve yönlendirme amaçlı planlardır. Aynı Yaşar Nuri Türkiye dışında başka bir İslam ülkesinde bu sözleri asla sarf etmemiş ve sarf etmez de.
Şimdiden gerçek kimliklerine sahip çıkmayanlar yarın konuşacak bir cümle bulamazlar. O gün Sünni birer toplum olup Aleviliği tarihe gömecekler. Belki kimlikleri Alevi olur ama özleri birer Sünni inanç olarak devam edecektir.
 
 
Not: Geniş bilgi için Daha önceden yayına koyduğum:
**ALEVİLİKTE YAZILI VEYA SÖZLÜ BELGELERİ “DAYATMA”
               ** HANGİ ALİ HANGİ ALEVİLİK
               **DEĞİŞEN YA DA YOK OLAN ALEVİLİK
               ** ALEVİLER NEREYE KOŞUYOR
               ** ALEVİLİK VE LAİKLİK
 
Adlı yazılarımı inceleyebilirler.
 
           Seyfi MUXUNDİ


 
 
 
 
ALEVİLİKTE YAZILI VEYA SÖZLÜ
BELGELERİ “DAYATMA”
 
Seyfi MUXUNDİ
 
 
Son dönemlerde Aleviler üzerinde oynanan en büyük oyunların başında Hz. Ali eve Alevi İslam ilişkileri gelmektedir. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misali, binlerce yıldan beri inanılan Ali kültü ve Ali portresi bir anda silinmeye veya değiştirilmeye çalışılmaktadır. Yazılı kaynakları olmayan bu inancın insanları inandıkları değerler ölçüsünde bir Ulu Ali kriterleri vardı. Bu ilahi inanç yerine sıradan bir beşer sokulmaya çalışılmaktadır. Yazının yaygınlaşması son dönemlerde Hz Ali’nin yaşadığı coğrafyadaki kaynakların artık herkesçe öğrenilmesi üzerine, bir telaş yaşanmaya başlandı. Halkın inancında var olan Ali normları kurnaz ve bilinçli bir tarzda unutturulmaya çalışılmaktadır. İnsanların binlerce yıldan beri inandıkları Ali ile karşılaştırma yapıldığında farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Çünkü Halife olan Aliye baktığımızda bir suni yaşam tarzı ile yaşadığı öğrenilmektedir. Bu da bugüne kadar sürüp getirenler içinde bir Ali karmaşasına sebep olmuştur. İslamcı kanat Aliye yeni şekiller vererek adeta bir yumuşatılmış sunilik ile Alevilik diye Alevilere kabul ettirilmeye çalışmaktadırlar. İlahi Ali‘yi törpülemeye çalışan bu kesim karşı çıkanlara karşı da Şark kurnazlığı ile “Yeni bir Ali oluşturuluyor” diye ortalığı velveleye vermeye çalışmaktadırlar. İnanılan Alevilik ve inanılan Ali kültü şu anda hala da yaşayan yaşlıların dünyası ve fikirleri hesaba alınmamakta ve onlarla hiçbir röportaj konuşma yapılmamaktadır. Sadece Bektaşi menkıbelerine dayanılarak Alevilik ve Ali anlatılmaktadır. Yukarda da söz ettiğim gibi “yumuşatılmış sunilik” Alevilere, Alevilik diye kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. İlahi Ali inancına sahip kişileri de “Ali yok sayıyorlar” deyip revize etmeye ve velveleye vermeye çalışıyorlar.
Bilinçli ve kasıtlı karalamalar yapanlara diyeceğimiz yok. Onların Amacı Aleviliği Şiilik ve ardında da yumuşatılmış sunilik içerisinde eritmek. Bu temelde tek tip inanç, tek tip ulus, tek tip toplum yaratmaktır. Kültür zenginliğinden korkan bu insanlar amacı budur. Benim sözüm bu oyuna bilmeyerek gelen içinde geldiği gibi inanlaradır. Dikkatli olması gerekeler kesimde bunlardır.
Alevi toplumundaki son dönemlerin en yoğun tartışılan konularına baktığımızda;
1-) Ali kimliği ve faziletleri.
2-) Aleviliğin İslam’la olan ilişkisi.
3-) Alevleri Ulusal kimliği.
4-) Kuran’ı Kerim’in farzları ve Alevilerin buna olan uyumları.
Buna benzer maddeleri daha uzun sıralıya biliriz. En yoğun maddeler bunlar olduğu için diğer bazı konuları bu maddeler içinde ele almayı uygun bulmaktayım.
Bu konuya geçmeden önce Alevilik ve yazılı belgeler üzerinde durmayı tercih ederim. Aleviliğin çok değil yakın zamana kadar var olan inanç şekillerini ve uygulamalarını ortaya koyduğumuzda bırakın sunileri Alevi olan birçok yazar ve okuyucular “tarihin gerilerine doğru yazılı belge ortaya koyun” diye dayatma yapmaya başladılar. “Bular sözlü tarihtir.” dendiğinde ise “Sözlü tarihler efsanelerden ibarettir belge olarak kabul edilemez.” Denilerek ret yoluna gidilmektedir. Aşağıda bu karşılaştırmaları yapacağım. “ Sözlü tarihi efsanedir, kaynak ve belge değildir.” Diyenler acaba yeri geldiğinde kendilerinin inandıkları ve uyguladıkları ibadet şekilleri ve ritüellerin İslami bir inanç olduğuna dair hangi belgeyi sunacaklardır. Örnek olarak: Aleviliğin temel taşları olan; Ayin-i Cem, On iki hizmetli, Kırklar meclisi, Varlığın birliği, Semah, Nefes, bağlama, Dört kapı kırk makam, Alevi ocak sistemi ve dedelik kurumu, Dem alma, Musahiplik ve Düşkünlük İslam’da olmayan bu inançlardır.  Hz Ali-Hz Muhammed zamanında nerede ve ne zaman uygulanmış ve bunun belgelerini sunmalarını bekleriz. Şuna eminim ki belgesi olmayan bu ve buna benzer konularda o arkadaşlarımızın da başvurdukları yol yine Alevilerin yaşam gelenekleri ve sözlü tarih aktarımı olduğunu dile getireceklerdir.
Alevi inancındaki ibadetler ve şekilleri İslam’dan ayrı kendine has bir özellik taşımaktadır. Bu ibadetlerin birçoğu tarihin çok gerilerine kadar da gitmektedir. Hem Anadolu’nun hem de Anadolu’ya komşu coğrafyaların ürünü ya da onların da kullandığı bir inanç şekli olduğunu görmekteyiz. Tabi buna tamamen Aleviliktir diyemeyiz ama birçoğu devamlılıktır diyebiliriz.
Özellikle Aleviliği Arabistan’a veya Orta Asya’ya dayandıranlar bin bir dereden sus getirmeleri şurada dursun. Anadolu’nun yerli halkının inancını ve geçmişini hiçe sayarak Aleviliği bir ithal inanç haline getirme çabaları içindedirler.
Bu konuda Türkçülük iddiasında bulunanlar kısmi olarak esnek davransa da Aleviliği Arabistan’daki 12 imam inanç şekline bağlamaya çalışanlar için envai türlü takla atmakta, bir belge karmaşası yaşamaktadırlar. Söz konusu bu Türkçü ve Arabistancı “Aleviciler” Anadolu’nun yerli halkı sanki yokmuş gibi saymakta. Bu yerli halkın inancı dışarıdan gelen (göç edenleri) etkilememiş de tamamen buharlaşmış gibi görmektedirler. Oysa kaya anıtlarındaki yazıtlar: En çok Anadolu yerli halkında rastlamaktayız.
Şu bir gerçektir ki bir coğrafyanın yerleşik halkı ya da göç eden halkı karşılaştırılması yapıldığında yerleşik halkın göç geleni daha fazla; göç gelenlerin yerleşik halkı daha az etkilediği bilinen bir gerçektir. Süreç içinde dışarıdaki etkilerde (Anadolu’da Hıristiyan ve daha sonraları İslam kuşatma) yerli inançlar revizyonlara uğrar ya yok olur ya kendine has bir yapıya dönüşür ya da yeninin bir ekolü haline gelir. Aleviliğin başına da gelen bu olmuştur. Binlerce yılın kuşatması süreç içinde kendine has bir inanç ve yaşam şekli haline gelmiş. Katliamlardan kurtulmak için de kendini bir İslam ekolü olarak görmüş. Elbette Alevi inancına en yakın olan bu yerli halkın inancını tamamen Alevi saymak bir hatadır. “Alevilerin bugünkü ibadetlerine en yakın inanç hangisidir.” Diye bir soru ile karşı karşıya kalınsa. Anadolu’nun eski yerleşik halkını işaret etmek en doğrusu olur.
Şimdi Alevi inancının tarihlerin gerilerinde gelen ritüellerinin İslami bir kisve büründürmeye çalışanlara aşağıdaki sorularla belge göstermeye ya da kaynak göstermeye çağırıyorum. Daha önceki yazılarımda belge isteyenlere karşı ben yaşayan canlı aktarımları gösteriyorum  “Alevliği efsanelerle belgelemeyin” diyenler kendileri hangi belge sunacaklardır.
Yazılı Belge istemenin altında yatan gizli hesap sunileştirme politikalarına bu dostlarımızın da bilmesinde ve bu konuda duyarlı ve uyanık olmalarını diliyorum. Çünkü Sünni kesim bunu bilmeyebilir ama Aleviler Alevi yazılı kaynakların olmadığı, olanında tarihler boyunca hep imha ve yok edildiğini iyi bilirler. En büyük kaynağın sözlü aktarım olduğunu biliyorlar. Buna rağmen bir Alevi’nin yazılı belge istemesindeki ayak diretmeleri ya bilmezlikten yada art niyetindendir diye düşünüyorum.
“Alevilikteki ibadet şekillerinin İslam dini ile bir ilgisi yoktur.” Dediğimizde belge isteyenler. Arkasında “Alevilik İslam’ın ve Kuranı-Kerim’in özüdür.”diye cevap verenler, aşağıdaki sorulara cevaben belge göstersinler.
1-) Aleviler Ramazan orucu tutmazlar. Bugün halk arasında da konuşulduğu üzere “Ali-Muhammed Ramazanda üç gün oruç tutmuşlardır.” Söyleminin yazılı belgesi var mı? Yok. Öyle ise Alevileri İslam merkezi gösterenler. Tıpkı Muhammed ve Ali gibi 30 gün Ramazan orucu tutmalarını mı önerecekler.
2-) Aleviler Namaz kılmazlar. Aleviler namaz kılmamalarının birçok sebep ve bahanelere dayandırsa da birincisi “Kuranı-ı Kerimde Exwate Xımse veya Xımse Selahate (beş vakit) olmadığını sadece Halka namazı olduğunu” söylemektedirler. (Bu Halka Namazını da cem olarak nitelendirseler de alakası yok Urfa yöresindeki bazı Suni tarikatların el ele tutarak daire olup sağa sola kafa sallayıp “Hu” dedikleri ayine denir.). Bir diğer iddia ise  “Ali namaz başında öldürüldüğü.” Ayrıca “Muaviye Halife olduktan sonra Şam’daki camilerin giriş kapısının sol tarafına Ali adı yazdırıp girenlerin bu isme tükürerek içeri girme emri verdiği. Gerekçesi ile Aliye inanların bunu kabullenemedikleri için camiye gitmedikleri.” Bu iddiaya göre Alevileri namazı ve camiyi terk ettikleri ileri sürenlere soruyorum. Bu doğru ise Alinin çocukları ve torunları’nın namaz kıldıkları camiye gittikleri ve bunların adına dahi dünyada onlarca cami olduğu bir gerçek. Binlerce kaynak İmam Cafer’i Sadık Namaz kıldığı binlerce kaynak gösterilebilir. Bugün Alevilerin tacı olan 12 İmamların camiye gittikleri ve namaz kıldıkları ve Ramazan orucu tuttukları halde Alevilerin bugün bunları reddetmelerinin gerçek belgelerini sunmaları gerekmez mi? Örnek olarak İslami ibadetler konusunda Aleviler tamamen İslami yapı dışında hareket ederken İmam Cafer’in namazda alnı dahi yara olduğunu bir çok kaynaklardan okuyabiliriz. Ya da Yezit hakında “Hanzala'nın oğlu Abdullah'la bazı kişiler Şam'a gitmişlerdi. Medine valisi Ebû-Süfyân oğlu Muhammed'in oğlu Osman tarafından gönderilen bu kişileri Yezîd, ağırladı, hakların­da saygı gösterdi. Fakat bunlar, Medine’ye dönünce, Ye-zîd'in içki içtiğini, çalgıyla meşgul olduğunu, köpeklerle oynaştığını, “dinle" hiçbir ilgisi bulunmadığını halka yayma­ya 'başladı Müslümanların başında böyle bir kişinin bulunmasını doğru görmeyen Medineliler valiyi şehirden sürdüler. (Abdulbaki Gölpınarlı12 imam s82)
Yezid, saltanat makamını hükümet idaresinden ziyade, bir safahat kaynağı telâkki etmişti. Onun düşündüğü şey, Hükü­met işlerini bir heyete bırakarak, av eğlenceleri, kadın ve içki âlemleriyle vakit geçirmekti. (Ziya Şakir. Kerbela Faciası s112”   yazılmaktadır. Haydi siz karar verin. Köpeğe dokunmak İslami inançta mekruhtur. Alevilerde böyle değil Üstelik Pir sultanın ite olan sevgisi bilinir. Aleviler içki içer. Haydi çıkın işin içinde. Şimdi soruyorum babadan deden gelen aktarmaların temelindeki namaz cami ve oruç reddi tarihsel yazılı belgesi nedir. Siz Alevilerin niçin bunları red ettiğinin İslami belgesini suna bilir misiniz? Ha bir de şu söylem yaygın “ Eskiler Ali’yi Muhammedi ve Kuranı bize yanlış aktardılar.” Gibi sunilik özentileri de yok değil. Yazılı belge istemenin altında yatan gizli hedef olan sunileştirme bir kez daha öne çıkmaktadır. 
3-) Alevilerin Aliye olan saygı ve bağlılıklarından dolayı onu ilahileştirmiştir. “Evvel Ali Ahir Ali” yada “Ali’den o yana dünya karanlıktır.” ki bu direk Alinin tanrı olduğunu ifade eder ve bunun başka bir izahı da yoktur. Şimdi bu sadece ozanların deyişinde geçen bir tanımlamadır. 1400 yıl önce Arabistan’da yaşanan İslami yayılmada Ali’nin tanrı olduğuna dair bir belge var mı?  Belge yok diye Ali’yi terk mi edeceğiz. Tabi ki hayır. Bu tür olgulara belge istemenin altında yatan gizli hesap suniliğe geçiş değil mi? Biz yaşamımızda ilahlaştırdığımız ve bir inanç kültü haline getirdiğimiz Ali’den vazgeçmeyiz. Peki, Arabistan’da Halife Ali’nin bu faziletleri ile ilgili bir belge var mı?
4-)Alevi İnancına göre Arabistan’daki Ali Kırklar Meclisinsin Piridir. Hüseyin; pirlerin piridir. Ali’nin semah döndüğü veya Ali’nin bağlama çaldığına dair bir belge var mı? Ali- Muhammed’in Cem yaptıklarına dair bir belge var mı? Yok. Ya da bağlama çalan veya semah dönen bir Ali resmi neden ön plana çıkarılmamış da bir İranlı tiplemesi ile bir Ali resmi kafalara kazılmaya çalışılmaktadır. Şimdi yok diye biz binlerce yıldan yarattığımız kültten vaz mı geçeceğiz. Elbette ki hayır. Tabi ki inancımızda şekillendirdiğimiz Tanrısal Ali’yi yaşatacağız. Yerine başka bir Ali koymayı da kabullenemeyiz.
5-) Kuran-ı Kerim’in hangi suresinde ve hangi Ayetinde Kırklar Meclisi, Cem, Semah, Kirvelik, Musahiplik, Ziyaretler… var. Yok. Olmadığına göre belge mi istenmeli. Belge olmadığına göre terk mi edilmeli.  Olmadığı için 1400 yıl önceki Arabistan’daki Ali-Muhammed gibi mi ibadet edilmeli. Burada belge istemenin altında yatan gizli hedef nedir. Hedef şu “Seyitler, pirler sizi binlerce yıldan beri kandırmış, Ali-Muhammed’in ibadetleri bugünkü Suni veya Şiiler gibidir.” Deyip Aleviliği yok etmektir. Alevilerin belgesi babadan ve dededen gelen inanç aktarımlarıdır. Bu inanç öyle üç beş yıldan olgunlaşmadı. Binlerce yılın oluşumudur.
6-)Dünya da 1,5 Milyar nüfusa sahip Müslüman vardır. Bu Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim olduğu malumdur. Bu kitapla ilgili profesörler, Alimler, yazarlar, hatipler, Müftüler, İmamlar… vardır. Kurumsal olarak Diyanet vakfından tutun da üniversitelere uluslar arası İslam örgütlerine ve sayısız yasal kurumları ve İslam kürsüleri vardır. Bu sistemin en tepesindeki Halifesinden tutun da en alttaki cami imamına veya vaizcisine kadar tam ya da kısmi Arapça bilirler. En az Arapça bilen bile Alevilerden daha iyi Arapça biliyor(Şii demiyorum). Peki, bunların hemen hepsi Alevilerin iddia ettiği gibi beş vakit namaz olmadığı halde niye körü körüne sürdürüyorlar. Yada niye bazı namaz konusunda bazı çatlaklıklar oluşmuyor. Bu kadar mı körler. İslam’ın 5 şartı, 32 farz gibi olmayan temel kavramları kabulleniyorlar! Oysa Alevilerde 5 vakti ve 32 farzı ret eder.  Peki bunların İslam’da olmadığına dair Alevilerin elinde bir belge var mı? Yok. Yok diye suniliği mi kabul edelim? Mademki kendilerini bir yazılı belge hastalığına kaptırıyorlar. Mademki kendilerini Ali-Muhammed ve 12 imam takipçileri olarak görüyorlar. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, Fitre, Zekât vermeleri gerekmez mi? Yok, Ali-Muhammed bunları yapmadı diyorlarsa lütfen yazılı belge sunsunlar. Beyler kendinizi kandırmayın. Ya elinin tersi ile itip dobra, dobra deyin biz İslam değil Alevi dinindeyiz. Yada İslam’ız deyip haydi camiye. Yakamızdan düşün biz Kızılbaş-Aleviyiz. Biz Kızılbaşlar adına konuşmayın. Bizim kendimize has inancımız var. Bizim binlerce yıldan beri gelen babadan oğula aktarılan inancımızla oynamayın. İşine geldiğinde sözlü aktarım, işine geldiğinde yazılı belge sözlerini ön plana çıkarıp da arkasına sığınmasınlar.
7-) Aleviler Tanrı ile olan duasal yakarış veya varışlarını Kuran-ı Kerim’in sure ve dualarını değil de kendilerinin oluşturdukları dualarla yaparlar. Hatta bu dededen dedeye bile farklı olabiliyor. Son dönemlerde yazarların derleyip bir araya getirdiği Bektaşi duaları ile bir ortak dua olsa da yaşlı pirler ve bazı yörelerde bu farklılıklar hala devam etmektedirler. Hatta tokat çorum yörelerinde kendi baba veya dedelerinin adları anılarak bile dua edilmektedir. Birçok dualara baktığımızda 600–700 yılı geçmemektedirler (çünkü duanın içinde anılan şahsiyetlerden pir sultan H.B.Veli, Balım Sultan, Kızıl Deli vs. gibi bu açıkça belli olmaktadır.) Peki, Muhammed’den H.B. Veliye kadar olan dönemde Alevi duaları nasıldı. Ya da Hz Hüseyin yapıyor muydu? Yapıyorsa da kimin demine Hu diyordu? Hangi dua ve Gülbenleri okuyordu, Hangi deyişleri söylüyordu? Elinizde bununla ilgili bir belge var mı? Olmadığına göre haydi namaza mı diyeceksiniz. Bir yazılı belge karmaşası ve İslam’ın ilk kişileri ile Şimdiki Aleviler Arasında bir uçurumsal ibadet yapısı varlığı görünüyor. Aleviliğe İslam penceresinde bakanlar için evet. Aleviliğe Alevi penceresinde yani kendine has bir inanç penceresinden bakıldığında ise daha berrak bir yapılanma görünmektedir ve kafamız da karışık değildir beraktır.
8-) Alevilere biçilen ulusal kimliğe baktığımızda da yine aynı belirsizliği ve karmaşayı yaşamaktayız. Alevileri talipleri şöyle dursun. Kendini halis bir soy olarak gören ve elindeki şecere ile peygambere dayandıran Seyitler (pirler) dahi bu belirsizliği yaşamaktadırlar. Ellerindeki Şecere(soy Kütüğü)olanların dahi bir aleni özelliği yok. Şecereleri 700-800 yılı geçmemekte ama iddialara geldiğinde ise peygambere kadar götürmektedirler. Ellerindeki şecereye Aşiretçiliğin zirveye çıktığı dönem içinde Anadolu’daki mevcut devletlerin kendi devletsel yapısını güçlendirmek, iç ayaklanmaların bastırılması amacı ile yaptıkları BAĞLILIK SÖZLEŞMESİDİR. Soyadı olmadığı için “Filan lakapla anılan falan oğlu falan devleti-âliye ye bağlı ve sadık soylu kişidir.” Amacıyla verilmiş karşılıklı sözleşmedir. Bu hem Selçuklu hem de Osmanlıların başvurduğu bir yöntemdir. Söz konusu şecereler daha sonraları dönem, dönem padişahlara ya da uç beyliğindeki valilerine onaylatmışlar Böylece bir soy kütüğü haline getirilmiştir. Şayet zaman zaman devletle ters düşmüşseler bu onaylatmalarda aralıklı sekteye uğramıştır. Bunu da, bugün “peygamberden beri var olan soy şeceresi” olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. Bir Arap yada Türk milliyetçiliği özendirilmektedir. (Hoş Kürtlerin Omsalı yada Selçuklu zamanında devlet yapılanmaları olsaydı, belki de bu şecerelerin bir kısmı da Kürt milliyetçiliğine çekilirdi.) Bu şecereye katliamlarda kurtulmak için özelikle yerli halk tarafında yapılmış. Anadolu da 12 imam soyundan olduğunu iddia edenlerin hiç birin de şeceresi peygamber zamanına kadar, hatta Abbasilere kadar dahi varmamaktadır. Bu iddiada bulunan aşiretler, seyitler ve pirler, kendi genetik ve DNA tahlillerini yaptırsınlar. Mekke ve Medine’deki Kureyş Aşireti ile karşılaştırsınlar. Bunlarla bir bağı olup olmadığı ortaya çıkar. Kendinden emin olan buna evet diyebilir. Bence en önemli belge budur. Bazı dedeler ve seyitler ise kendini öz be öz Türk olarak ifade ederler. (Türkçülük ile Ehlibeytçiliği nasıl bağdaştırıyorlar hala da anlamış değilim ama olsun;) Bu Ehli-Beyt dedeler Ötüğen’e ve Altay dağlarına varıp oradaki Oğuz Türklerin DNA ve gen tahlillerini alıp oradan Mekke’ye varıp Kureyş Kabilesininki ile karşılaştırmaları gerekmez mi? Bunu kafatasçılık olarak değerlendiremezsiniz. Daha elli yıl öncesine kadar da “Bir seyit ancak bir seyit soyu ile evlenir inancı ve geleneği var idi. Bu gelenek ve seyitlerin iddiası doğru ise tahlillerin sonucu objektif olur. Bu “ulu kan bağı” ancak bu şekilde ortaya çıkar. Şecerelerin üzerinde yazıldığı kâğıda gelince; “ceylan derisi” üzerinde yazılmıştır. Mevcut deriyi ve üzerindeki yazıyı Radyo-Karbon tahlili en fazla 20 yıllık bir hata ile derinin kaç yıllık olduğu ortaya çıkar. Böylece deri sayesinde şecerenin ne zamandan beri imal edildiği ve üzerine ne zamandan beri yazıldığı belgelenir. Bakalım 700–800 yıllık mı yoksa 1400 yıla yakın peygamber zamanına mı dayanıyor. Korkmalara çekinmeler gerek bırakmadan kabullenmelidirler. Farz edelim farklı sonuçlar ortaya çıktı. O zaman ne yapmalı, bence burada önemli olan Aleviliğin binlerce yıldan beri küçük taşları bir araya getirdiği o dev Alevi inşasıdır. Sahiplenmesi gerekilen soy değil yoldur. Alevi önderlerinin geldiği yer o zaman netlik kazanır.
Bireyler ulus olamaz. Bireyler bir araya gelmesi ile de ulus oluşması yetmez. Ulusal etmenler ve ulusal diyalektikler tamamlanmalıdır. Kan bağı uluslaşmayı oluşturmaz. Bireyleri ortak değerleri, dil, gelenek görenek, iktisadi yaşam birliği ve toprak, ulusları oluşturur. Örnek olarak aynı soydan gelen birçok Alevi Dedeleri; yüzlerce yıl önce Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. Bu Anadolu’nun herhangi bir yerinde dağılma da olabilir; dışardan da gelebilir. Kimi Çorum’a Kimi Dersim’e Kimi Hatay’a Kimi Maraş ve Adıyaman’a, Kimi Antalya’ya ya da Söke’ye 1900’lü yıllara gelindiğinde Ulusal kimliğini Türklerin, Araplar’ın ya da Kürtlerin Arasında tamamlamıştır. O Ulusa tabi olmuş şimdi ona yeniden ulus bulmanın bir alemi yok.
Aleviler içinde eski yerleşik halk varlığı yoğundur. Ama bunlar ulusal özelliğini kaybetmişledir. Kimi Türk Kimi Kürt olmuşlardır. Şimdi kalkıp dini bazı gelenekler Aleviler arasında var diye Hitit, Hatti, Urartu ulusunda söz etmek ve ulustan saymak büyük bir yanılgı olur. Alevilik binlerce yıllık birikimin inşasıdır. En son harcını İslam’dan almıştır. Eski inanç güzelliklerini silip atamayacağımız gibi; İslami ekolleri de silip çıkaramayız. Ama Alevilik=İslam, Alevilik=Hıristiyanlık, Alevilik=Zerdüştlük, Alevilik=Şamanizm ya da Alevilik=Hatti-Hitit dini demek de Aleviliği hiçe saymaktır. Alevilik ve diğer dinleri karşılaştırırken şu dinde şu kadar, bu dinde bu kadar deyip bir % hesabına gitme de yanılgıdır. Doğru olan ise Alevi yaşamındaki bazı gelenek ve ritüelleri hangi inançta benzerlik ve birebir olduğunu açıklamaktır. Bu her din için geçerlidir.
Bu yazıyı Daha önce yazdığım “HANGİ ALİ HANGİ ALEVİLİK” ve “DEĞİŞEN YADA YOK OLAN ALEVİLİK” yazılarına gelen eleştiri ve meyillere cevaben yazma ihtiyacından dolayı yazdım. Dilerim bu konu sorulara yanıt olmuştur.
 
Seyfi MUXUNDİ

 
SayinArastirmaci yazar    Seyfi MUXUNDIYE Katkilarindan dolyi tesekür ederiz
a
 
necmettinbal23@gmail.com
 

.......

kölemis ..



www.kolmisli-helin.tr.gg

.......................

13.03.2008 TARİHİNDEN İTİBAREN ZİYARETÇİ ADEDİ

.......................
manşetler

.................................
SİNEMA
 
SİTELER
 
href="https://www.gomanweb.com">
 Em.Öğrt. Mustafa ELVEREN

...................

YÜCEL DUMAN
http://www.bedevagel.tr.gg

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol